Manchester By The Sea Filminde Mekâna Kazınanlar ve Lee Chander’ın Bitmeyen Kışı

-

-

Sinemada mekân, olayların geçtiği ve yaşandığı yerdir. Somut anlamıyla ise bir şeyin bulunduğu fiziksel alan olarak tanımlanır. Soyut anlamıyla, hissetme yeridir. Öyle ki gözümüzü kapattığımızda, rüyalarda ve hayallerde hep bir yerdeyiz. Bu doğrultuda mekânlarla bir bağımız olduğu aşikârdır. Bir zamanlar vakit geçirdiğiniz küçük bir odayı, evi, sahili, kasabayı düşünün. O mekânları unutulmaz ve anlamlı kılan şey neydi? Derin düşünmeye başladığımızda fark ediyoruz ki, o yerde tanıdığımız insanlarla olan ilişkilerimiz, birlikte biriktirdiğimiz anılar ve olaylar zamanla içselleşerek kişisel bir hafıza bağı oluşturmakta ve mekâna kazınmaktadır. Bu çerçevede, insan anlam ve değer dünyasında ne yaşamışsa, mekâna iyi ya da kötü bir anlam yükler. (Burada iyi ya da kötü kavramları, kişisel tecrübeyle elde edilen, bireyin anlam ve değer dünyasına işaret etmektedir.)

Peki bir insan, bir zamanlar en güzel anlarını yaşadığı, çok sevdiği bir yeri (mekânı) neden terk etmek zorunda kalır? Neden eskisi gibi kendisini oraya ait hissetmez? Ne yaşamıştır? Anlam ve değer dünyasını tersine çeviren olay nedir? Aynı olayı yaşayan insanların deneyimleri neden farklıdır? Hayattaki köklü değişimler sizce aniden mi olur? Yazdan kışa geçerken arada bir sonbahar geçişi yok mudur? İşte yönetmen Kenneth Lonergan, Manchester by the Sea filminde bir karakterin bu geçiş sürecini o kadar başarılı bir şekilde işliyor ki; zamanın doğrusallığını flashback’lerle bükerek anlatıyı akıcı hâle getiriyor. Film, Boston’da kendi halinde, durgun ve yalnız bir hayat süren tesisatçı Lee Chandler’ın ekseninde ilerliyor. Lee, bir gün telefonda ağabeyinin ölüm haberini alınca memleketi olan Manchester by the Sea kasabasına döner. Yeğeni Patrick’in vasisi olduğunu öğrenir. Ancak bu dönüş bununla kalmaz; Lee, geri döndüğü kasabada geçmişte yaşadığı trajik olayla tekrar yüzleşmek zorunda kalır.

Filmin başlangıç sahnesi de bir flashback ile açılır; ağabeyi ve yeğeniyle birlikte teknede balık tutan Lee’nin şakacı sohbetlerine ve mutlu anlarına şahit oluruz. Bu sahneden hemen soğuk bir kış mevsimine geçiş yaparız. Lee’yi, elinde bir kürekle evinin önündeki kar yığınını temizlerken görürüz. Sahneler ilerledikçe bir sitede tesisat ustası olarak çalıştığını öğreniriz ve hayatına yavaşça dahil olmaya başlarız. Durgun, soru sormadıkça konuşmayan, bir barda içkiyi kaçırdıktan sonra “Bana neden baktın?” diye kavga çıkarabilecek kadar öfke dolu bir adamla karşı karşıyayız… İster istemez, filmin açılış sahnesinde eğlenceli ve konuşkan olan bu adama “Ne oldu?” sorusunu sormadan edemiyoruz. Yönetmenin filmin matematiğini iyi bir şekilde kurguladığını fark edince Lee Chandler’ı daha yakından tanımak istiyoruz. Bir sitenin tesisat ustası olan Lee, her gün dairelerde çıkan tesisat sorunlarıyla uğraşır. Çoğu zaman kadın ev sahipleri, Lee ile flörtleşmeye çalışsa da onun sert duvarıyla karşılaşırlar. Hayatı bu şekilde devam eden Lee’nin, bir gün yine kapısının önündeki kar yığınını kürekle temizlemeye çalıştığı esnada telefonu çalar ve ağabeyinin ölüm haberini alır. Burada önemli bir detay söz konusudur. Çünkü ölüm haberini alan Lee oldukça soğukkanlıdır. Fakat bu soğukkanlılık, vurdumduymazlık gibi de değildir. Sıradan bir olay olmuş gibi tepki verir. Lee, sonrasında Manchester’a doğru yola çıkar. Yolculuk esnasında flashbacklerle karakterimizin iç dünyasına dahil olmaya başlarız. Kasabaya yaklaştıkça, zihnindeki geçmiş olaylar gün yüzüne çıkar. Bu esnada bazı sorular zihnimizde yer alır: Lee geçmişte Manchester’da ne yaşamıştır? Neden 1,5 saat uzaklıktaki, daha kalabalık bir yer olan Boston’da tesisatçı olarak çalışmaktadır? Neden zemin katta, penceresi dahi olmayan, hapishaneye benzeyen bir evde yalnız başına kalmaktadır?

Bu gibi sorular zihnimizde yer alırken Lee hastaneye varır. Ağabeyinin yakın dostu olan George’u görür. Aralarında geçen diyaloğun bir kısmında “Ona karıma haber verdiniz mi?” diye sorar. George, “Eski karın Randi’ye mi?” diye cevap verince Lee afallar. Anlıyoruz ki, Manchester’a vardığında aklı karışmış ve geçmişi bugünde yaşamıştır. Daha sonrasında ağabeyini morgda görünce az da olsa duygusal bir boşalma yaşayan Lee, ölüm haberini yeğenine vermeye gidince eski soğukkanlı tavrına geri döner. Seyirci olarak sahneler ilerledikçe Lee’nin geçmişte ne yaşadığını merak ediyoruz. Flashback’lerle Lee’nin üç çocuğa sahip, eşiyle şakalaşan mutlu bir evliliği olduğuna şahit oluyoruz. Bir gün arkadaşlarıyla evinde parti veren Lee, içkinin dozunu kaçırınca karısı aşağı iner ve arkadaşlarını evden göndermesini söyler. Karısını kıramayan Lee, bütün arkadaşlarını şakacı bir tavırla uğurlar. Arkadaşları dağıldıktan sonra evde bira kalmadığını fark eden Lee, markete gitmeye karar verir. Fakat evin soğuk olduğunu hisseder. Karısının sinüsleri kuruduğu için kaloriferi yakmak yerine şömine ateşine odun atar. Sonra bira almak için marketin yolunu tutar. Yolun yarısına geldiğinde şöminenin önüne siperlik koyup koymadığını hatırlamaya çalışır. Fakat bir şey olmayacağını düşünür. Market dönüşü ev yolunda, tereddütte kaldığı durumun kötü senaryosu başına gelmiştir. Lee’nin evi kül olmuştur. İtfaiye ekipleri ve ambulanslar müdahale etse de Lee Chandler’ın üç çocuğu yangında ölmüştür. Yangından sağ çıkan tek kişi eşi Randi’dir. Daha sonraki sahnede polis ekipleri Lee’nin ifadesini alır. Bu sahne oldukça çarpıcıdır. Lee olan biteni anlattıktan sonra polis, şöminenin önüne siperlik koymadığı için onu suçlayamayacaklarını, söz konusu ihmal yüzünden ceza almayacağını söyler ve Lee’yi serbest bırakırlar. Vicdanen suçlu olduğunu içselleştiren Lee, kendisini cezalandırmak için bir polisin belindeki silahı alır ve kafasına sıkmaya yeltenirken silahın emniyet kilidi açık olduğu için intiharı gerçekleştiremez. Bir sonraki hamlede polis ekipleri Lee’yi etkisiz hâle getirir. Bu sahnelerden sonra “Lee’ye ne oldu?” sorusuna cevap buluyoruz.

MEKÂN – LEE İLİŞKİSİ

Boston, nüfus olarak daha kalabalık ve kozmopolit bir şehirdir. Manchester by the Sea ise bir kasabadır. Sakinlik hâkimdir. İnsanların kendilerine vakit ayırabildiği, dinlenebildiği, doğayla baş başa kalabildiği bir yerdir. Zaman algısı daha yavaştır. Boston öyle değildir. Atmosferi daha gergindir. Sınıfsal ayrımın net çizgilerle belirlendiği bir şehirdir. Bu doğrultuda, kalabalık şehirlerde yaşayan insanlar daha gergin ve tahammülsüzdür. Bu özellikleri Lee’de de görmekteyiz. Yaşadığı şehre benzemektedir. Her gün apartman sakinlerinin tesisat problemleriyle ilgilenen, akşamları bir barda birasını içen, sebepsiz yere kavga çıkarıp öfkesini dışa vuran, dayak yiyip kendisini cezalandıran bir karakterdir. Lee’nin kendisini cezalandırma tavrını Boston’da yaşadığı evde de görürüz. Bodrum katında bir hücreden farksız olan bu ev, her gün bedel ödediği bir hapishane gibidir.

Yangında çocuklarını kaybeden adamın, yaşadığı kasabayı neden terk ettiğini anlıyoruz. Peki Lee Chandler neden Manchester’a 1,5 saatlik mesafede olan Boston’a taşındı? Neden daha uzak bir yeri tercih etmedi? Çünkü mekânla kurulan bağ sadece fiziksel değildir. Lee’nin ailesiyle olan ilişkisi, anıları, acıları bu mekânda derinleşmiştir. Manchester ona hem geçmişin güzelliğini hem de dayanılmaz kaybını hatırlatır. Boston’da yaşamak, onlara fiziksel olarak uzak olmayı sağlarken, zihinsel olarak kopamamayı garantiler. Onlara “yakınken uzak kalmak” belki de bir tür kendini cezalandırma biçimidir. Onları yeniden görmeye cesareti yoktur ama kapının aralık olduğunu bilmesi yeterlidir.

Diğer karakterlere baktığımızda, özellikle eski eşi Randi, çocuklarını kaybettikten sonra hayatına devam edebilmektedir. Yas sürecinden sonra yeni hayatında tekrar bir anlam bulabilmiştir. Lee ile karşılaştıklarında evlenmiş ve bir bebeği olmuştur. Patrick ise babasının ölümünü ilk başta kabul edememiştir. Sürekli yüzleşmekten kaçar. Özellikle cenaze işlemlerinde yetkili kişinin, havanın soğuk olması ve toprağın kazma işlemleri için elverişli olmaması nedeniyle, cenazeyi 3 ay morgda bekleteceklerini söylemesi Patrick’in hiç umurunda bile değildir. Lee ile sürekli çatışma hâlindedir. Ta ki bir gece yarısı buzluktan donmuş tavuğu yere düşürünce, babasının donmuş bir şekilde buzlukta bekletildiğini hatırlayana kadar… Bu sahneden sonra Patrick’te değişimler başlar. Ait olabileceği bir yer arar. Annesinin yanına gitmek ister. Lee buna ilk başta karşı çıkar. Geçmişte alkolik ve sorumsuz bir kadın olduğu için Patrick’i ona emanet etmek istemez. Patrick çok ısrarcı olunca engel olmaz. Patrick’in annesi yeniden evlenmiş, alkolü bırakmış ve aşırı dindar olmuştur. Fakat Patrick’i gördüğünde ona o kadar uzaktır ki, o sorumluluğu almak istemez. Bunu fark eden Patrick tekrar amcasının yanına dönmüş ve onunla bir hayat kurmaya karar vermiştir.

Fakat Lee için aynı durum söz konusu değildir. Çünkü o hem hayatın içinde hem kendi içinde kaybolmuştur. Geleceğe dair umudu ve yeni bir anlam arayışı yoktur. Bunun temel nedeni sorumluluk almak istememesidir. Bu doğrultuda mesuliyetin olmayışı insanın bugüne ve yarına dair anlam eksikliği yaşamasına neden olur. Bu sebeple de kişi aidiyet problemi yaşar. Lee bunun bir örneğidir. Malum olaydan sonra bu durumu bizzat yaşar. Örneğin; Boston’da sitedeki apartman sakinlerinin tadilat işleriyle ilgilenir. Sorunları çözmek için fikirler verir ama seçimi onlara bırakır. Fazlasını yapmaz. Çünkü sonucundan sorumlu olmak istemez. Görevi neyse onu yapar. Başka bir örnek ise; Lee, ağabeyinin ölümünden sonra sadece bir haftalığına Manchester’a gitmeyi planlar. Fakat ağabeyinin vasiyetini öğrenir. Oğlunun vasisi olarak onu seçmiştir. Fakat Lee, vasilik görevini kabul etmez. Çünkü bu durum onun için bir sorumluluktur ve her sorumluluk yeni bir hayatın başlangıcıdır. Lee bu sorumluluğa karşıdır. Özellikle Patrick’in Manchester’da kalma isteğini Lee reddeder. Çünkü Manchester’da yaşamak onun için mümkün değildir. Öyle ki ağabeyinden kalan tekneyi motoru arızalı bahanesiyle satmak ister. Aslında gerçek niyeti tekrardan bir şeylere bağlanmak istememesidir. Patrick ise babasından kalan bu tekneyi satmaya karşıdır. Çünkü filmin ilk sahnesinde gördüğümüz gibi tekne, geçmişte Patrick ile Lee’nin keyifli vakit geçirdiği bir mekân olarak göze çarpar. Lee için teknenin varlığı yeni bir hayatın başlangıcıdır. Acısının ve suçunun hafiflemesi anlamına gelir. Bunu kabul etmek istemez. Patrick için tam tersidir. Hem tekne hem de amcası yeni bir hayatın başlangıcıdır. Sahneler ilerledikçe Lee Patrick’in çaresizliğini görür. Filmin başından beri donuk olarak gördüğümüz bu adam bu duruma kayıtsız kalamaz. Havalar ısınıp, ağabeyini toprağa verinceye kadar geçici olarak kasabaya taşınır. Patrick her ne kadar amcasıyla beraber yaşamak istese de Lee’nin cevabı net olur” Üstesinden gelemiyorum.” Lee çözüm olarak aile dostları olan George’dan vasisi olması için ricada bulunur. George ve karısı kabul eder. Filmin sonlarına doğru Lee Chander bir dönüşüme uğramaz. Fakat ufak da olsa bir değişim söz konusudur. Lee Patrick’e, Boston’da yeni bir eve taşınacağını fazladan bir odası olacağını ve hafta sonları kalması için gelebileceğini söyler.

Lee’nin içi ve dışı hep kıştır… Aynı mevsimdedir. Hep soğuktur… Anlıyoruz ki onunki sadece bir acı değildir. Her ne kadar fiziksel olarak farklı bir yerde, farklı bir şehirde olsa da o hâlâ Manchester’da, çocuklarını kaybettiği gecededir. Geçmişi bugünde yaşar. İyi bir hayatı kendisine layık görmez.

Sonuç olarak, insan karakteri yaşadığı mekâna göre şekillenir. Sahil kenarında yaşayan eski Lee ile Boston’da yaşayan yeni Lee arasında derin bir uçurum vardır. Yaşanan trajedi ve mekân değişikliği, onun düşünce yapısını ve davranışlarını dönüştürmüştür. Diğer karakterler kendilerini olayın faili olarak görmedikleri için hayatlarına yeni bir yön verebilirken, Lee kendisini olayın faili olarak görür. Çünkü o gece, şömineye siperliği koymak ile koymamak arasında bir seçim yaptı ve seçimi, onun bütün geleceğini belirledi.

Bu yazıyı paylaş

DİĞER YAZILAR

YAZARA AIT YAZILAR

Aynı Kategoriden Diğer İçerikler

Kırık Yansımalar

 BİRİNCİ BÖLÜM – CAM KENARINDAKİ ADAM Saat, her zamanki gibi kendini unutturmuştu. Masanın üstündeki kahve...

P4C UYGULAMALARININ EĞİTİM...

Eğitim-öğretim sistemimizde karşılaşılan en büyük sıkıntılardan biri ezberci modeldir. Sistem, okul öncesi süreç haricinde...

DİJİTAL TAVAN ve...

Bazı kelimeler vardır onları sadece anlamak yetmez, tarihsel göçünü, zihinler arasındaki yolculuğunu da bilmek...

2 YORUMLAR