TEK KULLANIMLIK DOSTLUKLAR; YALNIZLIĞIN BAŞLANGICI

-

-

İnsan, insanı tüketir mi? Birkaç gündür kafamda bu soru dönüp duruyor. Bahsettiğim tüketme, ilişki içerisinde fedakârlık yapıp bir tarafın yok olması değil. Tıpkı bir ürünü tüketir gibi, önce ona sahip olmak için elinden ne geliyorsa yapmak, sonra elde ettiği üründen çabucak sıkılmak.

Günümüz insan ilişkileri, insan tüketmeye evrilmiş durumda. Dostluk adı altında başlayan ilişkiler birçok paylaşımı da beraberinde getiriyor. Sosyal medya da dâhil olmak üzere, kanlı canlı birlikte geçirilen birçok andan sonra, sanki artık pili bitmiş gibi ilişkiden sıkılma sorunsalı. Tek kullanımlık arkadaşlıklar, üzerine eklenmeyen ilişkiler. Derinlikle başlamış gibi görünen ama yıllar içerisinde derinleşmeyen sohbetler. Bunun yerine yüzeyselleşen, “e işim bitti artık” gibi bir bakış açısıyla zora giren ilişkiler.

Kaliforniya Sendromu denilen bir olgu var; sürekli olarak tüketim algısı ile yaşayan, zamanı, parayı, eğlenceyi ve hazzı sınırsızca tüketen bir toplumdan bahsedilir.  Ben buna insan tüketmeyi de eklemek istiyorum. Bu çağda sadece para, zaman … gibi şeyler değil insan da tüketilen bir şey haline geldi. Ortam değiştiğinde, şehir değiştiğinde, onunla işin bittiğinde azalan ve belki de biten ilişkiler… Çıkarların daha çok ön plana çıktığı bir çağdayız ve hedonizm alıp başını gitmiş ki; kimse onu zora sokan bir şeyle uğraşmak istemiyor. Aynı çalışma ortamında olmayan kişi ile görüşmeye çalışmak ne de zor bir iş gibi. Zorlanmasın o zaman insanoğlu… Ya da şehir değiştirdiğinde arayıp sormak, ahvalini merak etmek zorlayıcı olsa gerek. Hem de haberleşmenin bu kadar kolay olduğu bu çağda. Eskiler mektuplardan çok bahsederler. Çok kıymet verirlermiş. Aylarca ulaşmayan mektuplara rağmen o iletişim ve bağ çok kıymetliymiş. Ulaşamıyorum o zaman kopalım söylemi o zamanlarda pek yokmuş. Şimdi malum mesajlaşma uygulamasında bir saniye sonra mavi tıkla birlikte gelemeyen cevap kopuşun nedeni olmakta. Ya da yukarıdan mesajı görüp en öncelikliler listesine alınmamakta… Ulaşamamak sabırsızlıkla birlikte vazgeçmeyi beraberinde getiriyor.

Kolay olan şeyin böylece kıymeti de kalmamakta. İletişimde kalmanın zor olduğu dönemlerde insan ilişkileri kıymetli ve değer verilen şey ise birbirini tüketmek yerine çoğaltmaktı. Belki de gerekli olan mesafe ve kolay ulaşılabilirliğin olmamasıydı. Görüşmek veya iletişimde kalmak istediğimiz kişileri tanımak için çaba ve değer gibi kavramlar olduğunda o ilişki derinleşebiliyor. Çaba derken kastettiğim kolay ulaşılabilirliğin olmaması. Yani birine ulaşmak, bir ekranı olan elektrikli cihaz kadar uzaklıkta. Bu, kıymetini yitiren dostlukları getirmekte. Aslında o kişi ile vakit geçirmeyi sevmemek ya da keyif almamak değil. Değerini bilecek kadar gerekli çaba ile sahiplenmenin kalmayışı vazgeçmeyi de kolaylaştırıyor.

“İnsan ilişkilerinde tuhaf bir soğuma var; ‘kullan-at’ tarzı ilişkiler sığlığın bayrağını burçlara dikiyor,” diyor Kemal Sayar. Yazının devamında ise modern kültürün harcadıkça mutlu olan insanlarından bahsediyor. İlişkilerde derinleşmeyi zorlaştıranın bu yüzeyselleşme olduğu açık. Hatta “Yavaşla” kitabında lokanta örneği ile durumu çok güzel ifade etmiş. Bir lokantayı beğenmediğinizde bir daha oraya gitmezsiniz diyor. Ama insan ilişkileri böyle değildir. Bir lokantayı terk eder gibi kurduğunuz dostlukları bırakıp gidemezsiniz. Emek vermeli, sorunları çözmek için çabalamalısınız diyor. Sanırım tüketim çağında tam olarak zor gelen de bu galiba. Konuşup sıkıntılarımızı dillendirmek zor geldiği için konuşulmamakta ve zamanla yaşanan soğumayla insanlar birbirinden konuşmadan uzaklaşmaktalar. Bunun sonucu yalnızlaşmaya kadar gitmektedir. Sosyal medya ile bu yalnızlaşma da gün geçtikçe perçinlenmiştir.

Bir kullan at ilişki örneği olarak Netflix’te yayınlanan Adsız Aşıklar dizisinde geçen ilginç bir olgudan bahsetmek istiyorum. Dizi popüler kültürün birçok dayatmasını içeren ögeler bulundurmakla birlikte dikkat çekici diyaloglarla, üzerine düşünülesi alt metinler çıkarmaktadır. Ana karakterin psikiyatristi ile yaptığı bir konuşma şu şekilde gelişiyor;

Ana karakter: Ben kimse ile güven mesafesine girmiyorum. Bence hiç kimse zaten birine güvenmek zorunda olduğu bir hayat yaşamamalı.

Psikiyatrist: Yalnız yaşamalı yani.

Ana karakter: Evet herkes yalnız.

Psikiyatrist: Ama sizin yalnızlığınız sizi yoruyor.

Ana karakter: Sizinki sizi yormuyor mu yani?

Bu diyalog sonrasında, psikiyatristi evinde bir uyku partneri ile izliyorsunuz. Bir nevi ikinci mesleği bu olan karakter, uyuyamayan ‘modern insana’ uyuyabilme hizmeti veriyor. Yani uyuyabilmesi için bir süreliğine onun yalnızlıktan uzaklaştırıp, ona eşlik ediyor. Uyku partneri olan karakter için onun bir parasetamol olduğu, yalnızlığı ortadan kaldırmayan ama yalnızlığa iyi gelen bir ağrı kesici gibi etki yarattığından bahsediliyor.

Dizinin bu bölümü güven duygusu üzerine işlenmiş. En temel duygulardan biri olan bu duygunun eksikliği veya tamamlanmamış olması yetişkinliğinde yalnızlaşma eğilimi olan bireyleri mi inşa etmekte?

Yalnızlaşma eğilimi bu ve bunun gibi nedenlerle artmaktadır. Japonya da kurulan “Yalnızlık Bakanlığı” ise dikkat çekici.  Pandemi ile artan intihar vakalarından dolayı böyle bir bakanlığa ihtiyaç duyulmuş. Ama Japonya bu sıra dışı bakanlığı ilk kez gündeme getiren ülke değil. 2018 yılında İngiltere’de kurulan bu bakanlıkla farklı uygulamalar yapılmaya çalışılmış.

Dijital çözümlerin yanı sıra Haziran 2019’da #LetsTalkLoneliness (Hadi Yalnızlığı Konuşalım) kampanyası başlatılmış; yalnızlık farkındalığına adanmış bir haftada, yalnız hissetmeyle ilişkili damgalanmayı azaltmayı amaçlayan bir etkinlik düzenlenmiş. İnsanların yalnızlıktan çok az bahsettiğini halbuki bu durumun çok yaygın olduğunu ve paylaşabilecekleri ortama ihtiyaçlarının olduğuna dikkat çekilmiş.

İletişim ağının bu kadar yoğun olduğu bir çağda iletişimin sığlaşması da yaşadığımız başka bir düalite örneği olabilir. Sanırım kullanıp çöpe attığımız ilişkileri gözden geçirmeye, elimizden kayıp gidenlere bir kez daha dönüp bakmaya ihtiyacımız var… Bu bağlamda Hucurat Suresi’nin insan hayatındaki yeri kıymetlidir. İnsan ilişkileri konusunda önemli ipuçları vermekte olup, birbirimize karşı hassas ve anlayışlı olmamızı tavsiye etmektedir.

Bu yazıyı paylaş

DİĞER YAZILAR

YAZARA AIT YAZILAR

Aynı Kategoriden Diğer İçerikler

Kırık Yansımalar

 BİRİNCİ BÖLÜM – CAM KENARINDAKİ ADAM Saat, her zamanki gibi kendini unutturmuştu. Masanın üstündeki kahve...

Öteki Olarak Anlamak!

Eskilerden bir hikaye anlatılır: Bir zamanlar bir papaz, ahbaplık ettiği bir hahama giderek ondan...

16. YÜZYILDA AVRUPA’DA...

16. yüzyılın başlarında, Avrupa da dünya üzerinde olan değişimlerden etkilenmiş ve kendi payına düşeni...

4 YORUMLAR