VARLIĞIN TANIKLIĞI -2

-

-

Dünyaya merhaba diyen bir bebeğin, insan olma serüvenindeki yolculuğuna kaldığımız yerden devam ediyoruz. Varlığın tanıklık hali ile başlamıştık anlamaya. Önce anne-baba demiştik; duyduğumuz ilk ses, sıcaklığını hissettiğimiz ilk kucak, güven duygusuyla yanaştığımız ilk liman ve kurulan ilk bağ… İşte bu bağ ile bedende can bulan ruhun şahitliği de başlamıştır artık. Anne-baba tanıklığı ile yol alır. Büyüdükçe gelişir, geliştikçe değişir.

Varlık, kendi tanıklığının farkında olmadan, toplum içerisinde de anlam kazanmaya başlar. Yaş aldıkça, birçok sıfat ile sorumluluk duygusunu da geliştirir. Evinde çocuk, sokakta arkadaş, okulda öğrencidir. Hayatın içinde yer edinmeye çalışırken varoluş sancısıyla beraber olgunlaşma süreci de devam eder… Olaylar karşısında aldığı kararlar, geliştirdiği davranış biçimleri ve duygu durumu bu yolculuktaki mihenk taşlarıdır. Tam da bu noktada dönüşüm ve gelişim bireysel olarak, toplumsal normlarla da çatışmadan tanıklık halindedir. Süreç bilinçli olarak, değer üreten formuyla yavaş yavaş şekillenir.

Önceki yazımıza, “Bu yolculukta oldurmaya çalıştığımız şey nedir, varlığımızın beşer halinden, insan olma olgunluğundaki seviyemiz nerelerdedir?” sorularıyla nokta koymuştuk. Arayışlarımız ve bulduklarımız, sorduğumuz sorular ile başlar. Sahip olduklarımızla yaptığımız şeyler, olamadıklarımıza ise verdiğimiz tepkiler bu soruların cevaplarında önemli yer tutar.

 Yaratılmışların içerisinde akıl nimeti ile donatılan ve fikir üreten tek varlık insandır. Bu biricik olma halinin farkındalığıyla yaptıklarının hesabı, yapacaklarının da planı içerisindedir. Bireysel olarak kendini ortaya koymaya çalışırken, toplumun bir parçası olduğu gerçeğiyle de daima yüzleşir. Bu yüzleşme, geliştirdiği sorumluluk duygusu ile bir araya geldiğinde hayatın sadece nefes alıp vermekten, mutlu olmak adına zevklerinin peşinde koşmaktan ibaret olmadığının tezahürü olarak hayatına yansır. Nitekim yaratılış amacına paralel olarak önce kendisi sonra kendiliğiyle birlikte zihinsel ve duygusal iletişim halinde olduğu birçok şey ile sınandığı gerçeğini kabul eder. Bu yola çıkmış lakin yoldan çıkmamış yolcunun tam da oldurduğu budur.

 Bir diğer sorumuz; insan olma olgunluğundaki seviyemizin ölçütü nedir derken bu kıstası nasıl ve neye göre yapacağımız. Bunun cevabı kendimizde ne kadar derinleştiğimiz, içimizde geliştirdiğimiz adalet duygusu ve samimiyetimizle ilgili olacaktır.  Adalet, insan haklarının gözetilerek, davranışlarının doğruluğunu ortaya koyan ilkeler bütünüdür.  Bu ilke, samimiyet duygusu ile birleştiğinde ise, adı vicdan olur. Değerler ve Toplum kitabında Cevdet Kılıç vicdanın tanımını yaparken “Bir kalp terazisi, bütün meydana gelen fiillerin ve davranışların faydalı-zararlı yanlarını tartıp, üzerinde derin düşünerek ortaya koyan ve bize bildiren bir duygudur,” der. Evet adalet terazisi hukuki olarak yasalarla tartarken, kalp terazisi ahlaki olarak vicdan ile tartar. Yani her yasal olan ahlaki olmuyor maalesef. Düşünün ki; insanların damak zevkine hitap eden birçok gıdanın raf ömrü, kimyasallarla uzatılarak satışa sunulması yasal iken, insan sağlığını tehdit eden bu gıdaların üretimi ve satışı vicdan sahibi olanlar için ahlaki değildir.

Varlık yaşamsal faaliyetleri ile bireysel ve sosyal ortamda tanıklığına devam ederken beslendiği yer, her zaman iyi veya doğru olan şey olmayabilir. Bizler formatlanmış makinalar değiliz. Hayatı acı-tatlı, iyi-kötü, doğru-yanlış birçok duygu ve düşüncelerimizle deneyimlerken bunu tecrübe olarak anlamlandırabiliyoruz. İrade gücümüz ve bilincimiz ile bu zıtlıklar bizi kâmil hale getirebiliyor. İşte yaratılışımızla birlikte nesnel formunu kazanan ruhumuz, eylemlerini bu zıtlıkların etrafında gerçekleştiriyor. Tanığımız olan her kişi, tanık olduğumuz her olay bizi kendi tanıklığımıza bir adım daha yaklaştırıyor. İnsan olma yolculuğumuz bir anlık değil, bir ömürlük serüven. Bu serüveni Cengiz Aytmatov’un sözü ile taçlandırarak bir dahaki yazımızda görüşmek üzere diyorum. “Bir insan için en zor şey, her gün insan kalmaktır.”

Bu yazıyı paylaş

DİĞER YAZILAR

YAZARA AIT YAZILAR

VARLIĞIN TANIKLIĞI

Aynı Kategoriden Diğer İçerikler

Erzurum’un Gizemli Tarihine...

Doğu Anadolu'nun en büyük ve kadim şehirlerinden Erzurum'dayız. Bu şehri tanımlamak için tonlarca söz...

Okumanın Tarihsel Yolculuğu

Her imkana kolaylıkla erişebildiğimiz dönemleri yaşıyoruz. Özellikle bilgiye ulaşma noktasında “tek tık” dediğimiz eylemle...

BİR DÜĞÜN MASALI:...

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur ülkesinin saman sarayında yaşayan bir prenses...