Yaratılış itibariyle insan, diğer varlıklardan üstün kılınmış, farklı cinslerin bir araya gelerek sevgi ve saygı temelinde huzurlu aileler kurmaları istenmiştir. Çünkü aile, toplumu oluşturan en temel ve en değerli yapıdır. Aile, belirli bağlarla birbirine bağlı, karşılıklı hak ve görevler çerçevesinde yaşayan bireylerin oluşturduğu bir kurumdur. Bu yapı, eşler için huzurun, paylaşımın ve iffetli bir yaşamın; çocuklar için ise terbiyenin, sevgi ve şefkatin yeşerdiği bir yuva olarak büyük bir öneme sahiptir.
Aile, sadece bireylerin bir araya geldiği bir yapı değil, aynı zamanda toplumun çekirdeğidir. Toplumların güçlü ve sağlam temeller üzerinde yükselmesi, huzurlu ve dengeli ailelerin varlığına bağlıdır. Bu nedenledir ki ilk insan ve aynı zamanda ilk Elçi olan Hz. Âdem, hayata eşiyle birlikte başlamış, insanlık tarihine aile kavramı ile adım atmıştır. Aile, birliğin, paylaşımın ve fedakârlığın en somut şekli olarak, bireylerin hayatta karşılaştığı zorlukları hafifletmek ve mutluluklarını artırmak için bir sığınaktır.
Aile içerisinde dertler ve sıkıntılar, bireyler arasında paylaşıldıkça hafifler; sevinçler ise bayram havasına dönüşür. Anne ve babanın sevgi dolu kucaklarında yetişen çocuklar, milli ve manevi değerler doğrultusunda büyütülür. Merhamet, doğruluk ve dürüstlük gibi ahlaki ilkelerle donatılan bu çocuklar, toplumun geleceği için birer güvence olur. Böylelikle, huzurlu bir aile ortamında yetişen bireyler, toplumun sağlam bir geleceğe kavuşmasında önemli bir rol oynar.
Ancak günümüzde aile kurumunun ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldığı bir gerçektir. Boşanmalar, aile içi huzursuzluklar, sevgi ve şefkatten yoksun kalan eşler ve çocuklar, modern toplumların en büyük problemleri arasında yer almaktadır. Her geçen gün daha fazla aile yıkılmakta, sevgi ve saygı ortamından mahrum büyüyen çocuklar, geleceğin güvencesi olmaktan uzaklaşmaktadır. Bir zamanlar aile içerisinde sıklıkla duyulan “anneciğim, babacığım, evladım” gibi sevgi dolu ifadeler, günümüzde birçok insanın hasret kaldığı kelimeler haline gelmiştir.
Bu sorunların aşılmasında, dinin ve toplumun sunduğu ideal aile yapısını hayatımıza geçirmek kaçınılmazdır. İnanç yapısının en mükemmel hali, ahlaki olarak en güzel davranışlara sahip olmaktır. Bu bağlamda, en hayırlı bireyler ailesine karşı hayırlı olanlardır. Aile, sadece toplumsal bir yapı değil, aynı zamanda insanın ruhsal ve manevi gelişimi için de en önemli yerdir. Ahlaki değerlerle süslenmiş bir aile yapısı, toplumun ve bireylerin sağlıklı bir yaşam sürmesi için gereklidir.
Sonuç olarak, aileyi korumak ve ona gereken önemi vermek, toplumların uzun vadede huzur ve refah içinde yaşaması için olmazsa olmazdır. Aile, sevgi ve saygı temeli üzerine kurulu olduğu sürece, bireyler mutlu, toplum ise güçlü olacaktır. Bu nedenle, aile değerlerine sahip çıkmak ve onları yaşatmak, hem bireylerin hem de toplumun geleceği için hayati bir öneme sahiptir.
Gülay Aydın