Bilindiğ üzere narsizim, kendini ileri derecede beğenmek demek. Oysa, kontrol edilebilen narsist duyguların pek bir zararı yoktur. Zira narsizim, doğuştan var olan bir duygudur.
Birincil narsizim diye adlandırdığımız varoluşsal narsizim duyguları, bebeklik döneminde ortaya çıkan kendimizi korumak için gerekli bir içgüdüdür. “Benlik” olgusunun şekillendiği bu süreçte, birincil narsizim ile özgüven şekillenmesi paralellik gösterir. Arkalik çekirdekle dünyaya gelen insan, kendilik nesnelerinin uzantısı ile şekillenmeye başlar. Bu kendilik nesneleri ilk etapta anne-baba olurken sonraları yerini çocuğun sosyal yaşamında önem taşıyan kişilere bırakır.
Bebeklikle başlayan bu süreç sayesinde insan beden bütünlüğünü oluşturmaya ve kendi bedenini deneyimlemeye başlar. Kendilik nesneleri, çocuk tarafından kendiliğin parçası olarak algılanır. Kendilik nesnesi işlevini tam olarak yerine getirdiği zaman insanın bedeniyle bütünleşir. Varlığını hissetmeden onunla yaşamaya başlanır. Ancak işlevini yerine getiremezse eksikliği fark edilir. Bir durumu “gözlük kullanımı” gibi de düşünebiliriz. Gözlük kavramı, narsist kişi için çevresini manuple etme nesnesidir. Gerçekleri olduğu gibi değil, görmek istediği gibi algılar ve yansıtır.
Bu durumda şunu söylemek doğru olur; mademki narsizim doğuştan gelen ve kontrol edilebilen bir duygu durumu, o halde sekonder narsizmin şekillenmesinde ailenin payı oldukça büyüktür. Çocuğa verilen özgüvenin, sınırlar konulmadan kişilikle yerleşik kalması, yetişkin narsist(sekonder) potansiyelini de ortaya koymaktadır.
Taviz verilen her eylem ve duygu, sosyal çevrenin de dahil olmasıyla birlikte doyumsuz bir eyleme dönüşmektedir. Birey yetişkin olduğu yıllarda ise doyumsuzluk, sekonder narsizme dönüşmektedir. İşte sorun tam da bu noktada başlamaktadır. Birincil narsizim ile doğal bir gelişim yaşayan birey, kontrolsüz duygu durum yaklaşımları ile sekonder narsist yani patolojik bir birey halini almaktadır. Bu tür kişiliklerde dikey bir yarık örneğini verebiliriz. Bu dikey yarığın iki tarafı da birbirine kayıtsızdır. Ona tüm yakın evredeki en olumlu yönler dışında, kibirli manipüle edici, nesneleştiren, dinlemeyen, duymayan davranışlar sergileyebilmektedirler. Bunlara ek olarak grandiyöz duyguların da görüldüğünü söyleyebiliriz. Aşırıya kaçtığı durumlarda, sosyal çevresinden de ailede alışılagelmiş eylemleri beklemesi, bireyin patolojik bir tavır içine girmesi çevreye uyumu zorlaştırması ile sosyal izolasyona ve dışlanmasına sebep olmaktadır.
Hinz Kohut’un dediği gibi:
“Her insanın doğumundan ölümüne kadar grandiyözitesini gösterebileceği bir anne arar, ışının altında kalacağı; şemsiyesinin altında kalacağı bir baba arar, bir de hayat boyunca koluna girip beraberce kendisini eşit arayacağı bir kanka arar.”
Ailede doğru bir grandiyötör figürü anne (birincil nesne) ve aydınlanma figürü baba(ikincil nesne) ile sekonder narsist kişilikten korunmanın ve en aza indirgemenin temel faktörleridir.
Canel Işık
Aile Danışmanı