Trakya’nın Saklı İncisi: Dupnisa Mağarası
Milyonlarca yıllık bir geçmişe sahip olan ve oluşumu hala devam eden, Trakya’nın saklı incisi Dupnisa Mağarası’ndayız.
Dupnisa Mağarası,Kırklareli’nin Demirköy ilçesinde, Sarpdere köyünün 6 km güneyinde yer alıyor. Bulgaristan’a çok yakın olan mağaranın ismi de Bulgarca’dan geliyor. [дупница (blg.): delik] Mağaraya, kıvrımlı ama enfes meşe ormanlarıyla çepeçevre kuşatılmış yollardan gidiliyor. Istranca Dağları eteklerinde uzanan yol boyunca gözlerimiz bayram ediyorsa da asıl hayranlığımızı mağaraya saklıyoruz.
Dupnisa Mağarası’nı ziyaret edeceksek burada bulacağımız üç önemli şey; mağara çevresindeki muhteşem doğa, içindeki muhteşem oluşumlar ve eşsiz fauna. Sırasıyla hepsini ele alacağım.
Enfes yollardan geçip de mağara yakınına geldiğiniz zaman tam bir vahaya düştüğünüzü hissediyorsunuz. Kıvrımlı ve nispeten zorlu yolların ardından katlandığınız güçlüğe ne kadar değebilirse o kadar değiyor. Burada arzı endam eden, saatlerce ayrılmak istemeyeceğiniz bir doğa. Akan suyun şırıltısı, yaz sıcağına geçit vermez gölgelikler niteliğindeki ağaçlar ve kuş cıvıltıları tam bir nefaset. Bu güzelliği bilenler alanda çadır kampı ve piknik yapıyorlar. Bana sorarsanız buraya biraz genişçe vakit ayırıp yemek saati ile mağara gezisini birleştirmeniz sizi memnun edecektir. Piknik için hazırlığınız yoksa bile buradaki işletmelerde gözleme yiyebilir, su üzerine kurulmuş masalarda serinliğin tadını çıkarırsınız. İşletme demişken girişe varmadan hemen önce sizi karşılayan yerel satıcıları unutmayalım. Özellikle yöreye özgü tescilli bir içecek olan Hardaliye’yi başka yerde bulamazsınız o yüzden mutlaka deneyin derim. Hardaliye yapımında yaş üzüm, vişne ve ayva yaprağı ile kırılmış siyah hardal tohumu kullanılıyormuş. Fermente ama hardal tohumu sayesinde alkolsüz bir içecek olması ve kendine has tadı ile aşığı çok bu içeceğin. Önce ücretsiz tadım yapıp beğenirseniz de eşe dosta hediye etmek üzere alabilirsiniz.
Mağaranın ziyarete açık iki girişi var ve toplamda üç bölümden oluşuyor: Sulu Mağara, Kuru Mağara ve Kız Mağarası. Büyük bir doğal kemerden oluşan alt girişten girdiğimizde bizi büyülü sesiyle ve üşüten serinliğiyle Sulu Mağara karşılıyor. Sulu Mağara’da aralıksız akan yer altı nehrinin, suların oluşturduğu göletlerin ve tavandan damlayan suların etkileyici atmosferi sizi kendine hayran bırakacak. Bu yer altı nehri o kemerden yüzeye çıkarak Türkiye – Bulgaristan sınırını oluşturan Rezve Deresi’ne katılıyor. Coğrafya dersinde gördüğünüz sınırlar, yer altı suları, karstik şekiller gibi konuları yerinde ve canlı bir şekilde görmek çok özel: Yalnızca yola düşenlere nasip olacak türden bir deneyim.
Buraya yaz aylarında tiril tiril giysilerle gelmişseniz burada yaklaşık 10°C civarında olan hava sıcaklığı ile titremeye hazır olun. Biraz ilerleyip merdivenleri tırmandığınızda sizi karşılayan Kuru Mağara’da 17°C leri görecek ve bir nebze olsun ısınacaksınız. Yine de siz hazırlıklı olup yanınıza bir hırka alın ki gezi keyfiniz katlanarak çoğalsın.
Mağara, oluşumu hala devam eden dev sarkıt, dikit ve sütunları, damlataş havuzları ile oldukça ihtişamlı. Yaklaşık 3 kilometrelik yürüyüş parkuru boyunca hangi yana baksanız başka bir güzellik cezbedecek sizi. Aşağı yukarı 60 metre daha yüksekte olan Kuru Mağara’ya merdivenlerle tırmanırken, her adımda mağaranın o gizemli ortamı ürkütücü görünse de içindeki insan kalabalığı korkularınızı alıp götürecektir. Burayı da gezdikten sonra içerisi tamamen yarasaların yaşam alanı olan ve ziyarete kapalı olan Kız Mağarasını görecek ve çıkışa geldiğinizi anlayacaksınız.
Mağara içinde 11 tür ve toplamda 60 bin civarı yarasa yaşıyormuş. Mağara içinde gezinirken bir kısmını gözlemleyebiliyorsunuz. Daha önce Türkiye’deki birçok mağarayı gezme fırsatı buldum ancak bu kadar yakından böyle kalabalık bir yarasa kolonisi görmek benim açımdan inanılmaz bir deneyimdi. Gördüğümüz miktar ise asıl koloninin çok küçük bir parçası diyebilirim çünkü yarasaların büyük çoğunluğu ziyarete kapalı olan ışıksız alanlarda bulunuyor. Yarasalar dışında 184 mağara omurgasızının yaşadığı söyleniyor ki bu mağaranın ne kadar canlı bir habitata ev sahipliği yaptığını tahmin edebiliyorsunuzdur.
Yeraltı yaşamını böyle yakından görmek kendinizi misafir gibi hissetmenize neden oluyor. Bu yüzden de ev sahiplerinin huzurunu kaçırmamak için kimsenin uyarısına gerek duymaksızın sessiz ve saygılı oluyorsunuz. Buradaki yarasa popülasyonuna büyük önem veriliyor. Bu nedenle yarasaların üreme mevsimine denk gelen 15 Kasım – 15 Mayıs arası dönemde mağaranın büyük bir bölümü ziyarete kapalı. 2003’te turistik ziyaretlere açılmış olan mağarada bu düzenleme öncesi yarasa miktarının daha fazla olduğunu duydum. Üzücü olsa da insan eli değdiği zaman sonuçlar genelde bu minvalde oluyor.
Son olarak birkaç uyarıda bulunarak bahsi kapatmak istiyorum. Her mağarada olduğu gibi yerler ıslak ve kaygan olabiliyor bu nedenle rahat ayakkabılar tercih etmeniz yerinde olur. Bazı mağaralardan farklı olarak Dupnisa Mağarası’nın içinde ve dışında epeyce merdiven tırmanmanız gerekecek. Bacaklarınız veya ayaklarınızla ilgili sağlık sorunlarınız varsa merdiven sayısı sizi zorlayabilir.
İnternette Dupnisa Mağarası hakkında yapılan yorumlarda yollar hakkında olumsuz yazanları göreceksiniz. Evet yollar kıvrımlı ve uzunca bir yol gitmeniz gerekecek ancak güzelliğe giden yolda kestirmeler beklemek zaten gezginlere göre değildir. Bakış açımız bu olursa sabrımız erkenden tükenmez ve nereye gidersek gidelim gördüğümüz manzara ile ruhumuzu besleyerek döneriz. Dilerim sizler de konfor alanınızdan çıkarak ilk adımı atarsınız, macera ve keyif ardından gelecektir.
İçeriği görsel izleyebilirsiniz!